Anayasa Mahkemesi, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) yaptığı fazla maaş ödemelerini geri alırken faiz uygulamasının mülkiyet hakkının ihlali olduğuna karar verdi.
Anayasa Mahkemesi’nin 11 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararına konu olan olay şöyle gelişti;
İşçi olan başvurucuya Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından 15/3/2002 tarihinden itibaren emekli aylığı bağlandı. İşçi olan başvurucu 6/5/2006 tarihinde Belpa A.Ş.’de çalışmaya başladı. Bu gerekçe ile SGK tarafından 21/9/2011 tarihinde yaşlılık aylığı kesildi ve yapılan ödemenin iadesi istendi.
Mahkemece sürecinin ardından 5/5/2015 tarihinde davanın kabulüne karar verildi. Yargıtay da bu kararı onadı. Böylece işçiye ödenen maaşlar geri alındı.
İşçinin bireysel başvuru kapsamında yaptığı başvuru Anayasa Mahkemesi tarafından incelenerek karara bağlandı.
Anayasa Mahkemesi’nin kararında şöyle denildi:
“Somut olayda SGK tarafından başvurucunun yaşlılık aylığı çalışmaya başlaması üzerine kesilmiş ve 2006-2011 yılları arasında ödenen yaşlılık aylıklarını geri ödemesi başvurucudan istenmiştir. Yaşlılık aylığının başvurucuya ödenmesiyle başvurucunun mevcut mal varlığı hâline geldiği tartışmasızdır. Bu nedenle bunların ilgili mevzuatta öngörülüp öngörülmediğinin tartışılmasına dahi girilmeksizin Anayasa’nın 35. maddesi bağlamında mülk olduğunun kabulü gerekir.
Başvurucu ilk olarak yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesinden şikâyet etmiştir. Anayasa Mahkemesi daha önce benzeri bir şikâyeti mülkiyet hakkı yönünden incelemiş, genç işsizliği sorununun çözümü yönündeki kamu yararı amacının ağırlığını dikkate alarak ve aylığı kesilenlerin çalışma süresi sonunda yeniden aylıklarına kavuşabilmelerinin mümkün olması sebebiyle müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varmıştır (İsmail Hakkı Bulunmaz, B. No: 2014/2960, 4/10/2017, §§ 68-75). Somut olayda da yaşlılık aylığının kesilmesi yönünden bu ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
Başvuru konusu olayda, yaşlılık aylığı tahsisi talebinde bulunan başvurucuya SGK tarafından 15/3/2002 tarihinden itibaren aylık bağlanmıştır. Daha sonra başvurucunun Belpa A.Ş.de 6/5/2006 tarihinden itibaren çalışmaya başladığı gerekçesiyle 21/9/2011 tarihinde yaşlılık aylığı kesilmiş ve başvurucudan yapılan ödemelerin iadesi istenmiştir. Bu kapsamda başvurucu aleyhine 60.455,90 TL asıl ve 14.199 TL faiz alacağı için icra takibi başlatılmıştır. Başvurucunun itirazı ile duran takibe karşı SGK tarafından açılan itirazın iptali davasında davanın kabulüne karar verilerek itirazın iptaline ve takibin kaldığı yerden devamına karar verilmiştir. Kararın kesinleşmesinden sonra SGK’nın 11/4/2016 tarihli yazısından başvurucunun 21/6/2009 tarihine kadar anılan Şirkette çalıştığı açıklanarak 6/5/2006-21/6/2009 tarihleri arasındaki dönemde yersiz ödenen aylıklar için yeniden borç kaydı oluşturulacağı belirtilmiştir. Başvuru tarihinden sonra yeniden düzenlenen borç kaydına ilişkin olarak SGK’dan gönderilen yazıdan 6/5/2006-21/6/2009 tarihleri arasındaki dönem yönünden 32.033,97 TL asıl ve 10.531,58 TL faiz alacağı olmak üzere toplam 42.565,55 TL borç kaydı oluşturulduğu ve başvurucudan tahsil edildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla 2006 ile 2009 yılları arası ödenen yaşlılık aylıklarının iadesi yönünde işlem tesis edildiğine göre başvurucunun 2009 sonrası dönem için yaptığı şikâyet de yerinde değildir.
Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında yersiz olarak ödendiği anlaşılan sosyal güvenlik ödemelerinin iadesi ile ilgili ilkeleri ortaya koymuştur (Fatma Ülker Akkaya, §§ 49-60; Tevfık Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretti, B. No: 2014/5724,15/2/2017, § 76). Bu bağlamda söz konusu kararlarda, başvurucuların ana paranın yanında faiz ödemekle de yükümlü kılınmış olmalarının kusurlu davranışlarıyla orantısız bir külfet yüklenmeleri sonucunu doğurduğunu belirterek müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Fatma Ülker Akkaya, § 59; Tevfık Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretti, § 76).
Kanunu bilmemek mazeret sayılamayacağından başvurucunun 5277 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafı ile 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra kendisine yapılan ödemelerin hukuka aykırı olduğunu bilmesi gerekmektedir. Anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Belpa A.Ş.de çalışmaya başlayan başvurucunun kendisine yaşlılık aylığı ödenmeye devam edilmesi nedeniyle bunu idareye bildirmesi iyi niyet ilkesinin bir gereğidir. Söz konusu düzenlemelere rağmen başvurucunun bu tarihten sonra yapılan yaşlılık aylığı ödemelerini hiçbir uyarıda bulunmaksızın kabul etmeye devam etmesi iyi niyetli bir bireyden beklenebilecek bir davranış değildir. Dolayısıyla başvurucunun kusurlu olduğu açıktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Uğur Ziyaretli, § 71).
Buna mukabil Belpa A.Ş.de çalışan başvurucunun maaşından destek primi kesintisi yapılmıştır. Dolayısıyla maaşından destek primi kesintisi yapılan başvurucunun 5335 sayılı Kanun kapsamında kalıp kalmadığının tespiti SGK’nın görevidir. İdare, söz konusu denetim ve inceleme görevini yerine getirmediği gibi başvurucuya izafe edilemeyen bu kusuru sonucu oluşan işlemindeki hata unsurunu yaklaşık altı yıl sonra fark ederek anılan işlemin iptali yoluna gitmiştir. Diğer taraftan başvurucuya ödenen yaşlılık aylığının yersiz olduğunun tespit edilmesinde geçen yaklaşık altı yıllık süre oldukça uzundur. Bu süre boyunca hatalı işlemin varlığının tespit edilebilmesini temin edecek ve başvurucuya ödenmeye devam edilen yaşlılık aylığının kesilmesi sonucunu doğuracak gerek kurum içi gerekse kurum dışı bir denetim faaliyetinin ya hiç ya da yeterli düzeyde gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla olayda idarenin de kusurlu olduğu açıktır.
Somut olayda idarece hatalı olarak ödendiği tespit edilen ana para tutarının iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Aksi durumun başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Buna karşın alacağın başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir. Olayda, başvurucuya ödenen 32.033,97 TL tutarındaki yaşlılık aylıklarının yanında 10.531,58 TL kanuni faizin tahsil edildiği görülmektedir. Üstelik söz konusu tutar taksitlerle ödendiği hâlde peşin olarak tahsil edilmeye çalışılmıştır. Davalı idarenin de kusurunun bulunduğu gözetildiğinde başvurucunun ana paranın yanında 10.531,58 TL tutarındaki faizi ödemekle yükümlü kılınması başvurucunun kusurlu davranışıyla orantısız bir külfet yüklenmesi sonucunu doğurmaktadır.
Sonuç olarak başvurucunun 5353 sayılı Kanun kapsamında yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesi yönündeki müdahalenin içerdiği meşru amacın dayandığı kamu yararı ile karşılaştırıldığında ölçülü olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte başvurucuya yersiz olarak fazladan ödendiği anlaşılan yaşlılık aylıklarının yasal faizi ile birlikte tahsil edilmesinin -özellikle kamu makamlarının kusurunun ağırlığı da gözetildiğinde- başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediği, bu sebeple söz konusu müdahaleyle kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer diğer başvurularda da aynı sonuca varmıştır (Uğur Ziyaretti, §§ 40-79; Tevfık Baltacı, §§ 36-80).
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”
Anayasa Mahkemesi’nin kararında, mülkiyet hakkının ihlalini ortadan kaldırmak üzere yeniden yargılama yapılması için dosyanın Ankara 15. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verildi.
Sonuç olarak Yüksek Mahkeme ödenmemesi gerekirken ödenen emekli maaşının geri alınabileceğine, ancak ağırlık olarak SGK’nın hatasından kaynaklanan bu durum nedeniyle emekliden faiz istenemeyeceğine hükmetti.
Anayasa Mahkemesi Kararına ulaşmak için tıklayınız